REKLAMLARIN TÜKETİCİ POLİTİKASI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
DENETİMİ VE TÜRKİYE
GİRİŞ
2000’li
yılları yaşamaya başladığımız bugünlerde iletişim önemini her zaman olduğundan
daha da çok ve ağır bir şekilde hissettirmektedir. Herkes tarafından kabul gören
endüstri toplumundan, enformasyon toplumuna hızlı bir akışın olduğu görüşü ise
bize enformasyonun taşıyıcısı olan iletişimin, iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin
ve iletişim mesleklerinin 2000’li yıllarda da önemini koruyacağını ve bu önemi
giderek artıracağını göstermektedir.
Her geçen gün sayıları hızla artan telli, telsiz, cep ve araç telefonları, sayıları
milyonlarla ifade edilen faks, teleks, telefaks makinaları, videolar, masa ve
diz üstü bilgisayarlar, kablolu TV yayınları, uydular, gün geçtikçe sayıları
artan TV kanalları, özel radyolar, İNTERNET, her zevk ve ilgiye yönelik hazırlanan
özel alan dergileri, gazeteler v.b. ile dünya hızla değişmektedir. Bu durumda içinde
yaşadığımız sınai, ticari ve sosyal hayata ait değerler ve onları yönlendiren
kavramlar da son derece hızla değişen yapılar karşısında bir değişime uğramakta,
yüzyıllardır bilinen kalıplarını değiştirerek farklı boyutlarda ifade bulmaya
başlamaktadır.
Daha
önceleri üretici işletmeler açısından en büyük sorunlar olarak kabul edilen;
ham madde tedariki, uzmanlaşmış iş gücü, enerji, sermaye v.b. gelişen
teknolojik imkanlar, alt yapı yatırımları, iş gücü yönlendirme ve uzmanlaştırma
programları, ulusal ve uluslararası çeşitli kredilerle büyük ölçüde aşılmıştır.
Bölgesel, ulusal ve uluslararası platformda, aynı tür mal ve hizmet üreten işletmeler
hem kitlesel tüketim mallarında hem de hizmetler anlamında birbirini ikame
edebilecek pek çok mal ve hizmeti tüketicinin beğenisine sunmaya başlamıştır.
Bir taraftan değişik, yeni, gelişmiş bilgiyi sunmaya çalışan üretici işletmeler;
diğer taraftan da kitlesel üretimin ve rekabetin artmasıyla uluslararası ortaklıklar,
anlaşmalar yoluyla daha büyük, geniş, heterojen pazarlara açılmayı hedeflemişlerdir.
Dolayısıyla gün geçtikçe artan sayıda yatırımcı ve üretici için sorun artık bölgesel,
ulusal ve uluslararası platformda üretim yapmak değil, yapılan üretimin, özellikle
iletişim olanaklarının gelişmesi ile hemen her türlü mal, hizmet ve markalardan
haberdar olan ve yine aynı sebeple beklentileri olağanüstü artan ve çeşitlenen,
buna karşın yoğun bir iletişim bombardımanı altında kendisine psikolojik,
fizyolojik ve düşünsel anlamda kalkanlar geliştirmiş olan tüketici kesimlerine
ulaşmak temel sorun haline gelmiştir.
Bu
bağlamda üretici işletmelerin kendilerini, ürettikleri mal ve hizmetleri, aracıların
da pazarladıkları mal ve hizmetleri hedef kitlelerine duyurmak, kabul ettirmek
ve rakiplerinden farklılaşmak amacıyla kullanabilecekleri en önemli duyurum,
tanıtım aracı reklam olmaktadır. Üretici işletmeler açısından hızlı artan
rekabet baskısı, tüketici ile doğrudan iletişim kurmanın imkansızlaşması veya
zorlaşması, üretilen mal ya da hizmeti tercih etmesini sağlamak için tüketicinin
ikna edilmesi gibi pek çok sorunun çözümü büyük ölçüde reklamdan
beklenmektedir. Tüketici açısından ise reklam, kendi gereksinimlerini tatmin
etmek üzere pazara sunulmuş binlerce ürün ve hizmet içinden kendi yararına en
uygun ve rasyonel olanı tercih etmesine yardımcı olacak bir rehber görevini ifa
etmektedir (Müge ELDEN, Füsun KOCABAŞ, Reklamcılık, İletişim Yayınları, 1997, İst.,
S. 11-12).
Günümüzdeki
reklamcılık anlayışını daha net ve doğru bir biçimde çözümleyebilmek için
reklamın ve reklamcılığın tarihsel gelişimine, ortaya çıkışına ve gelişme
sebeplerine kısaca bir göz atmak gerekir. Bu bize aynı zamanda reklamı tanımlamak,
reklamcıya düşen ekonomik ve sosyo-kültürel sorumlulukları belirlemek için de
yardımcı olacak bir bakış açısı verecektir.
Bugün
anladığımız manada reklamcılık anlayışı ve uygulamalarının ilk izlerini Ortaçağ’da
görebilmekteyiz. Daha önceleri aile ekonomisi ve kapalı ekonomik düzen
nedeniyle bugünkü anlamda reklamdan söz etmek mümkün olmamaktadır.
Reklamcılık
Ortaçağ’ın ekonomik ve toplumsal yapısının ortaya çıkardığı iş bölümü ve
uzmanlaşma sonucu, üretimden elde edilen artılar için pazar bulma ve bu
pazarlarda malı satabilme endişesi ile ortaya çıkmıştır. Ancak reklamcılığın asıl
gelişimi reklamın biçimsel bir ögesi olan iletişim araçlarıyla ilgili
teknolojik gelişmelere paralel olarak gerçekleşmiştir. Matbaanın icadı, yazılı
malzemeye etkin bir yayma olanağı sağlarken, daha sonra görsel ve işitsel araçlar
göze ve kulağa hitap eden mesajların büyük kitlelere ulaşmasını sağlayarak bu
mesleğin daha da gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Sanayi
devrimi, makineleşme, mal ve hizmet üretimindeki artış, kalitenin yükselmesi ve
beraberinde gelen yoğun rekabet reklamcılığın günümüzdeki durumuna gelmesinde önemli
rol oynayan diğer etmenler olmuştur (Metin İNCEOĞLU, Güdüleme Yöntemleri A.Ü.BYYO
Yay. No.4 Ankara, 1985, S. 116).
Üretilen
mal ve hizmetlerin daha geniş kitlelere ulaştırılması çabaları da gelişen iletişim
teknolojilerinden daha fazla yararlanılması gereğini ortaya çıkarmış; bu durum,
iletişim araçlarından etkin mesajlar göndererek hedef kitleleri etkileyen
reklamcılık mesleğini daha da gözde hale getirmiştir.
Bu
arada gelirlerdeki ve buna dayalı olarak eğitimdeki ve araştırmalardaki artış,
orta sınıfın gelişmesi, kişisel satış yönteminin kullanılışındaki azalma,
reklam ajanslarının gelişimi, ambalajlama, üretim ve satış sonrası
hizmetlerdeki gelişme, üreticinin tüketiciden giderek uzaklaşması, pazarlama ve
reklamcılık anlayışındaki değişmeler ve gelişmeler ise, yine mesleğin ön plana çıkmasında
etkin rol oynamışlardır.
Tüm
bunların ötesinde reklamcılığın bugünkü halini almasında, önce radyonun daha
sonra da televizyonun etkili birer reklam aracı olarak kullanılmaya başlanıp,
bu uygulamaların yaygınlaşmasının da önemli katkısı olmuştur. Özellikle
televizyonun yayın kalitesinin ve kanal sayısının artarak yaygınlaşmasının reklamcılığa iki yönlü
etkisi olmuştur. Öncelikle hareketli, canlı ve ilgi çekici özellikleriyle
reklamın tüketici üzerindeki etkisi artmıştır. Öte yandan reklam harcamalarının
miktarında ve bileşiminde büyük değişmeler meydana gelmiştir. Reklam mesajı başına
düşen maliyet önemli ölçüde azalmış ve reklam mesajlarının sayısındaki artış
reklam harcamalarındaki artıştan çok daha fazla olmuştur (Kemal Kurtuluş,
Reklam Harcamaları, İ.Ü. İşletme Fakültesi, İstanbul, 1976, S.27).
Bu
durumda da yoğun rekabet baskısı, hızla değişmekte olan pazar ve tüketici yapısı
karşısında üretici işletmelerin pazara girmek, pazar paylarını korumak ya da
artırmak için en çok kullandıkları araçlardan biri reklam olmuştur. Ancak bu
etkili araç başında da belirttiğimiz sınai, ticari ve sosyal hayata etkisi olan
dolayısıyla sorumluluğu da olması gereken bir araçtır. Bu denli önemli bir
olguyu günümüz bakış açısıyla tanımlamak istersek en çok kabul gören tanımı ile
işe başlamak bizce en doğru yol olacaktır. Amerikan Pazarlama Birliği’nin
reklama ait tanımı şöyledir: “Bir malın, bir hizmetin ya da fikrin bedeli
verilerek ve bedelin kimin tarafından ödendiği anlaşılacak biçimde yapılan ve yüzyüze
satış dışında kalan tüm tanıtım faaliyetleridir.” Bu genel tanım dışında,
reklamın değişik yönelim alanlarına değinen ve bunları vurgulayan pek çok tanımından
söz edilebilir. Örneğin; “tüketicileri bir mal veya markanın varlığı konusunda
uyarmak ve mala veya markaya, hizmet veya kuruluşa doğru eğilim yaratmak amacıyla
göze veya kulağa hitap eden mesajların hazırlanması, bu mesajların yayılmasıdır.”
(Kemal Kurtuluş), “Reklam ya satın almanın sürekliliğini, ya da tüketicinin diğer
bir mala kaymasını sağlamak konusunda, tüketicilere etki etmek amacını güden işletme
faaliyetlerinin ek diğer unsurudur.” (Ömer Aşıcı), “Reklam henüz alıcı
durumunda olmayan kişileri, bir mal ya da hizmetin müşterisi haline getirmeye
yarayan bir birim ya da sanat etkinliğidir.” (Yüksel Ünsal) … Bu tanımları daha
da çoğaltmak mümkündür ancak burada bizler için önemli olan reklamın büyük
kitleler üzerinde ekonomik ve sosyo-kültürel etkilerinin olduğunu, ikna gücü yüksek
bir iletişim biçimi olduğunu, reklamcılığın giderek büyüyen bir sektör durumuna
geldiğini tespit etmektir. Günümüzde reklamcılık her anlamda inanılmaz
boyutlara ulaşmıştır. Başta büyük işletmeler olmak üzere pek çok kuruluş için
reklam vazgeçilmez bir olgudur, reklam için büyük bütçeler ayrılmakta ve hedef
kitlelere ulaşmak için en son teknolojik imkanlardan, iletişim araç ve yöntemlerinden,
yaratıcılıkla ilgili en uç noktaları zorlayan fikirlerden yararlanılmaktadır (Müge
ELDEN, Füsun KOCABAŞ, Reklamcılık, İletişim Yayınları, 1997, İstanbul, S.12-13’den
derlenmiştir).
Reklamcılık
alanındaki bu gelişmeler reklamların ekonomik, kültürel ve toplumsal
alanlardaki etkilerinin daha yoğun ve eleştirel bir şekilde tartışılmasına da
neden olmaktadır. Reklamların fiyatları yükseltip yükseltmediği, tekel yaratıp
yaratmadığı, insanları ihtiyaçları dışında tüketmeye yöneltip yöneltmediği,
toplumsal değerleri bozup bozmadığı ya da kültürel sapmalara neden olup olmadığı
v.b. bir çok konu tartışılıp, sorgulanmaktadır.
Gerçekten
de yer ve zaman gözetmeksizin insanlar
sürekli ve yoğun bir şekilde reklam mesajlarına maruz kalmaktadırlar. Evlerinde
televizyon seyrederken ya da radyolarını dinlerken, gazete veya dergilerini
okurken hatta bilgisayarlarını kullanırken, sokağa çıktıklarında bulundukları şehrin
dört bir yanını kuşatmış bill-boardları, afişleri, pankartları, tabelaları veya
rengarenk boyanmış otobüslerdeki reklam mesajlarını gördükleri zaman… daimi bir
baskı ve ikna çabası ile karşı karşıya kalmaktadırlar. İşte reklamcının
toplumsal ve ahlaki ve dahi ekonomik alandaki sorumluluğu bu noktada devreye
girmektedir. Çünkü bugün reklamcılık, toplumun fikir ve kavramlarının, umut ve
beklentilerinin ve yaşam biçimlerinin oluşumunda hayli etkili olan bir
toplumsal kurum olarak karşımızda durmaktadır. Dolayısıyla reklamcılar, mesleğin
bu vasfı nedeniyle toplumsal ve ahlaki açıdan önemli sorumluluklar yüklenmektedir.
Bu sorumlulukların yerine getirilmesi eksik yanlış ya da kötüye kullanılması
toplumsal, kültürel ve ahlaki değerlerin bozulmasına ya da yanlış gelişmesine
neden olabilecektir. Yine ekonomik açıdan da reklamın doğru kullanılmaması,
gereksiz tüketimi arttıracak, haksız rekabeti körükleyecek, toplumsal gruplar
arasında huzursuzluk yaratacaktır. Bu durumda reklamcıya düşen ekonomik ve
sosyal sorumluluğun bilincine vararak, mesleğine saygınlık kazandırması ve bunu
devam ettirmek üzere uzun vadede toplumun yaşam kalitesini yükseltici yönde uğraş
vermesi, olumlu ve yapıcı rekabet ortamının devamına çalışması, reklamın temel
amaçlarından olan; bilgilendirme amacını tüketiciler lehine kullanması, içinde
yaşadığı topluma bir anlamda öncülük ederek güzel ahlaki ve toplumsal değerlerin
yükselmesine katkıda bulunmasıdır.
Reklamların
tüketici politikası yönünden değerlendirilmesi ve denetimini iki başlık altında
incelemekte fayda vardır. Bunlar reklamların tüketici politikası yönünden değerlendirilmesi
ve denetimi şeklindedir.
I
- REKLAMLARIN TÜKETİCİ POLİTİKASI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Tüm
dünyada gelişen tüketici hukuku çerçevesinde bugün tüketicinin beş temel hakkı
bulunduğu kabul edilmektedir.
Bunlar;
1. Tüketicinin
sağlık ve güvenliğinin korunması hakkı,
2.
Aydınlatılma hakkı,
3.
Ekonomik çıkarlarının korunması hakkı,
4.
Zararlarının süratle tazmin edilmesi hakkı,
5. Örgütlenme
ve temsil edilme hakkı, şeklinde sıralanabilir.
Tüketicinin
bu beş temel hakkından biri olan aydınlatılma hakkı, özellikle, tüketicinin satın
alacağı mal, hizmet ve bunların satıcısı hakkında doğru ve sağlıklı bir seçim
yapmasına yetecek derecede bilgi sahibi olmasını amaçlayan, satış öncesi aydınlatılmayı
ifade eder.
Reklamlar,
tüketicinin bilgilendirilmesini, malı tanımasını ve doğru seçim yapmasını sağlar.
Tüketici, satın aldığı malı veya hizmeti iyi tanısın, bunlara ilişkin doğru ve
dürüst bir şekilde aydınlatılsın ki bilinçli bir seçim yapabilsin.
İşte,
reklamlar tüketicilerin mal ve hizmetlerle ilgili olarak aydınlatılmalarında,
yani mal ve hizmetlerin varlığı, elde edilebilirliği, kullanım amacı ve yönetimi
hakkında bilgi sahibi olmalarında çok büyük rol oynamaktadırlar.
Günümüzde
medya kuruluşları aracılığıyla yayınlanan reklamlar tüketiciyi aydınlatmaktan çok
hedef kitlede imaj oluşturmak ve tüketicileri satın almaya yöneltmek amacını taşıdığı
görülmektedir.
Ayrıca,
toplu üretim tüketime, tüketim ise reklama dayandığından, reklamlar tüketimi
artırmak suretiyle üretimin ve üretimin artması ile de istihdamın artmasını sağlamaktadır.
Reklamlar
aynı zamanda, rekabet ortamı sağlamakta ve pazardaki yenilikçi faaliyetleri teşvik
etmektedir. Reklamlar, günümüz ekonomisinin ve ekonomik büyümenin temel taşlarından
birini teşkil etmekte, tüketicinin bilgi sahibi olmasını sağlama, rekabeti
canlandırma ve medya kuruluşlarının mali kaynağını oluşturmak gibi işlevleri
yerine getirmektedir.
Reklamcılığın
topluma sağladığı sosyal ve ekonomik yararların yanı sıra, istismar yoluyla
topluma zarar vermesini önlemek de önem taşıyan bir noktadır.
Bu
nedenle, dünyada ve ülkemizde bu konu hakkında çeşitli kurum ve kuruluşlar
tarafından bir dizi sınırlamalar konulmuş ve konulmaktadır. Gerek tüketici
hukuku mevzuatı, gerekse radyo televizyon hukuku mevzuatı doğrudan doğruya
reklamlara ilişkin düzenlemeler getirmektedir.
A-Tüketici
Hukuku Bakımından;
4077
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 16’ncı maddesi “Ticari reklam ve ilanların yasalara ve
genel ahlaka uygun, dürüst ve doğru olmaları esastır. Tüketiciyi aldatıcı, yanıltıcı
veya onun tecrübe ve bilgi noksanlıklarını istismar edici, tüketicinin can ve
mal güvenliğini tehlikeye düşürücü, şiddet hareketlerini ve suç işlemeyi özendirici,
kamu sağlığını bozucu, hastaları, yaşlıları, çocukları ve özürlüleri istismar
edici reklam ve ilanlar yapılamaz.” hükmünü getirmektedir.
Madde
metninden de anlaşılacağı üzere, kanun koyucu, reklamlarda uyulması
gereken genel esasları belirtilmekte ve
ne şekilde reklam yapılamayacağını sıralayarak, bu tür reklamları yasaklamaktadır.
Bu hüküm doğrultusunda reklamda aranan şartlar şöyle sıralanabilir.
1.
Reklamlarda Uyulması Gereken Genel İlkeler
a.
Hukuka uygunluk,
b.
Genel ahlaka uygunluk,
c. Dürüstlük
ve doğruluk,
ca-
Rakipler karşısında dürüstlük ve doğruluk,
cb-
Tüketiciler karşısında dürüstlük ve doğruluk,
2.
Yasaklanmış Reklamlar
a.
Aldatıcı ve yanıltıcı reklamlar,
b.
Hisleri veya zayıf kişileri istismar edici reklamlar,
ba.
Hisleri istismar edici reklamlar,
bb.
Zayıf kişileri istismar edici reklamlar,
c. Tüketicinin
can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürücü reklamlar,
d.
Kamu sağlığını bozucu reklamlar.
Reklamların
hukuka uygunluğunun denetimini ve özellikle aldatıcı reklamlar karşısında tüketicinin
korunmasını sağlamak amacıyla 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un
17 nci maddesiyle getirilen Reklam Kurulu kurulmuştur.
Bu
kurulun görevleri, çalışma yöntemi ve Reklam Kurulu kararları Kanun’un 17 nci
maddesinde ve Reklam Kurulu Yönetmeliği’nin 8 nci maddesinde belirtilmiştir.
B
- Radyo ve Televizyon Mevzuatı Bakımından:
Hukukumuzda
reklamları düzenleyen diğer temel kaynağı, Radyo ve Televizyon hukukunu düzenleyen
mevzuat oluşturmaktadır.
3984
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşu ve Yayınları Hakkında Kanun’un 19.,
20., 21., 22., 23 ncü maddeleri hükümleri, reklamlara ilişkin düzenlemeler getirirken,
bu kanun uyarınca kurulmuş bulunan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bir yönetmelik
yayımlayarak, radyo ve televizyon reklam yayın ilkeleri ve usullerini belirlemiştir.
Kanun’da
ve Yönetmelik’te getirilen kuralların bir kısmı reklamların içeriğine ilişkin
iken, diğer bir kısmı da reklamların yayınlanma usullerine ilişkindir.
Radyo
ve televizyon mevzuatında reklamların içeriğine ilişkin çok detaylı hükümler
getirilmesi tüketici mevzuatındaki eksikliklerin tamamlanması bakımından faydalı
olmaktadır. Ancak, değişik metinlerde değişik düzenlemeler getirilmiş olması,
reklam hukuku konusunda kural birliğinin oluşmasını engellemektedir.
3984
sayılı Kanun’un 19 ncu maddesi “Bütün reklamlar adil ve dürüst olacak, yanıltıcı
ve tüketicinin çıkarlarına zarar verecek nitelikte olmayacak, çocuklara yönelik
veya içinde çocukların kullanıldığı reklamlarda, onların yararlarına zarar
verecek unsurlar bulunmayacak, çocukların özel duyguları göz önünde tutulacaktır.”
hükmünü getirmektedir.
Madde
metninden de anlaşılacağı üzere, kanun koyucu, reklamlarda uyulması gereken
genel esasları belirtmekte ve ne şekilde reklam yapılamayacağını sıralayarak,
bu tür reklamları yasaklamaktadır.
Tüketici
hukuku mevzuatının getirdiği düzenleme daha genel nitelikte olması itibariyle,
radyo ve televizyon reklamlarına da uygulanma kabiliyetine sahip bulunmaktadır.
Dolayısıyla,
radyo ve televizyon reklamları hem tüketici hukuku mevzuatına hem de radyo ve
televizyon hukuku mevzuatına uygun olmak zorundadırlar.
II -
REKLAMLARIN DENETİMİ:
Hemen
hemen bütün hukuk sistemlerinde yasak olan aldatıcı reklamlarla mücadele
edilirken, dört ayrı yöntem uygulanmaktadır. Bunlar, öz denetim, özel hukuk
davaları, idari denetim ve cezai takibattır.
1 - Öz
Denetim:
Reklam
öz denetiminin temelini oluşturan Milletlerarası Ticaret Odası’nın “Uluslararası
Reklam Uygulama Esasları” temel ilkeler başlığı altında “Bütün reklamlar,
yasal, ahlaki, dürüst ve doğru olmalıdır. Her reklam, toplumsal sorumluluğun
bilincinde hazırlanmalı ve iş hayatında genel kabul gören dürüst rekabet
ilkelerine uygun olmalıdır. Hiçbir reklam kamuoyunun reklama olan güvenini sarsıcı
nitelikte olmamalıdır.” denilmektedir.
Bu
doğrultuda iyi ve yüksek kalitede, hukuki reklam anlayışının yerleşmesi, aşağıdaki
görevlerin yerine getirilmesini gerektirmektedir.
1.
Reklamcılık ölçü ve standartlarını belirleme ve geliştirme,
2.
Bunların tüm sektör tarafından bilinmesini ve kabul edilmesini sağlama,
3.
Reklam verenlere ve reklam ajanslarına önceden yol gösterme ve tavsiyelerde
bulunma.
4.
Kurallara uyulup uyulmadığını izleme,
5. Kötü
davranışları, kuralları ihlali cezalandırma,
6. Tüketici,
rakip veya diğer ilgililerce yapılan şikayetleri çözümleme.
Bu
altı görevin yerine getirilmesinin bizzat reklam sektörü tarafından üstlenilmesi
durumu öz denetimi ifade etmektedir.
Öz
denetim mekanizmasının iyi çalışması ve işlevini yerine getirmesi mahkemelerin
ve idari denetim organlarının yükünü hafifletmektedir.
Örneğin,
Amerika Birleşik Devletlerinde, 1971 yılından beri reklamlara ilişkin şikayetleri
takip eden National Advertising Division (NAD) ve bu kuruluşun kararlarına karşı
itiraz mercii olan National Advertising Review Board (NARB) en önemli öz
denetim mekanizması olarak faaliyet göstermektedir.
İngiltere’de
ise, öz denetim ikiye ayrılmaktadır. 1962 yılında kurulan ve dünyanın en büyük,
en etkili ve en iyi mali kaynağa sahip öz denetim kuruluşu olarak gösterilen
Advertising Standards Authority (ASA), radyo ve televizyon reklamları
haricindeki (vasıtasız reklamlar ve internetteki reklamlar dahil olmak üzere;
gazete, dergi reklamları, afiş, poster, el ilanı, reklam panoları vs.) her türlü
reklamları denetlemektedir.
Televizyon
reklamları için Broadcast Advertising Clearence Center (BACC) ve özellikle Independent
Television Commission (ITC), radyo reklamları için ise Radio Authority öz
denetim işlevini yerine getirmekte; bu kurullar tarafından verilen kararların
etkisiz kalması üzerine ise gerek şikayetçi, gerekse öz denetim kuruluşunun
kendisi idari denetim mercii olan Director of Fair Trading’e başvurabilmektedirler.
Almanya’da
ise öz denetim iki kuruluş tarafından yerine getirilmektedir. 1972 yılında
Alman reklam endüstrisinin birliği veya federasyonu niteliğindeki
Zentralausschuss der Eerbewirtschaft (ZAW) bünyesinde kurulan Deutscher
Werberat (DWR) ahlaka uygunluk ve düzeyli reklamcılık konularında, 1985 yılında
kurulan Zentrale Zur Bekampfung Unlauteren Wettbewerbs (ZBUW) ise, aldatıcı
reklam ve haksız rekabet yönlerinden öz denetim işlevini yerine getirmektedir.
Ülkemizde
ise öz denetim işlevi esas itibariyle Reklam Özdenetim Kurulu (RÖK) tarafından
yürütülmektedir.
Öz
denetim kuruluşlarınca verilen kararlar, reklamın durdurulması veya reklamdaki
ifadenin değiştirilmesi gibi hem şikayetçinin isteği, hem de idari denetime
veya hukuk davasına maruz kalma tehdidine nazaran reklamcının razı olduğu
kararlardır.
Bu
nedenle, bu kuruluşlarca verilen kararların yaptırım gücü bulunmamasına rağmen
bu kararlara uyulduğu görülmektedir.
2
- Özel Hukuk Davaları:
Özel
hukuk davaları ve özellikle haksız rekabet davaları aldatıcı reklamlarla mücadelede
en eski ve klasik bir yöntemdir.
Örneğin,
Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında reklamları en etkili şekilde denetleyen ülke
olan Almanya’da aldatıcı reklamların denetlenmesi rakipler ve tüketici örgütleri
tarafından ‘Haksız Rekabete Karşı Kanun (UWG)’a dayanılarak açılan davalarla sağlanmaktadır.
Bu
Kanun’a dayanılarak 1965 yılından itibaren tüketici menfaatleri veya aldatıcı
reklam söz konusu olduğunda tüketicilere birey olarak değil, tüketici örgütlerine
dava açma hakkı tanınmıştır.
Amerika
Birleşik Devletleri’nde 1980 yılından beri Lanham Act 43 (a) çerçevesinde
rakipler tarafından davalar açılmaktadır.
Türk
Hukukunda ise, haksız rekabete ilişkin TTK’un 56ncı maddesi ve özellikle aldatıcı
reklamlara ilişkin TTK’un 57nci maddesine dayanarak rakiplere Alman ve ABD
hukuklarından farklı olarak, zarar gören tüketicilere ve ilgili mesleki ve
iktisadi teşekküllere dava açma hakkı veren TTK’un 58nci maddesi ile aldatıcı
reklamların önlenmesinde önemli bir imkan sağlamaktadır.
3- İdari
Denetim:
Rakipler,
aldatıcı reklam sahibine karşı yargı yoluna gitmekten kaçınabilirler. Davaların
uzun süre devam etmesi ve dava masrafları gibi nedenlerden dolayı dava açılamayabilir.
Tüketicilerin de aldatıcı reklamlara karşı dava yoluna gitmekte fazla çaba
harcayacakları söylenemez.
İşte
bunun gibi daha birçok nedenden dolayı özdenetim ve özel hukuk davalarının yanında
reklam denetiminde ve özellikle aldatıcı reklamlarla mücadelede idari denetimin
varlığına ihtiyaç bulunmaktadır.
İdari
denetimin en belirgin örneği Amerika Birleşik Devletleri’nde görülmektedir.
Aldatıcı reklamlara karşı tüketicinin korunmasında American Federal Trade
Commission (FCT) gerek yetkileri gerekse uygulamaları ile en önemli idari
organdır.
American
Federal Trade Commission aldatıcı reklamlarla mücadelede bu tür reklamlara karşı
takibata girişmenin yanında tüketicileri veya reklam verenleri çeşitli
konularda aydınlatıcı bilgiler, kılavuzlar ve bağlayıcı nitelikte tebliğler yayımlamaktadırlar.
Ülkemizde
ise 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 17nci maddesi ile oluşturulan
Reklam Kurulu ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanun ile öngörülmüş olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklamlar üzerinde
idari denetim görevi yapmaktadır.
Bu
iki kurum idari denetim organı olarak reklamlarda uyulması gereken ilkeleri belirlemekte
ve belirlenen bu ilkelere göre gereken davranışları yerine getirmektedirler.
Buna
göre Reklam Kurulu, incelediği reklamın, Kanun’u veya belirlediği ilkeleri
ihlal ettiği sonucuna varır ise, bağlı bulunduğu bakanlığa şu üç tedbirin alınması
için öneride bulunabilir.
1-
Para cezası,
2-
Reklamın durdurulması ve
3-
Reklamın aynı yöntemle düzeltilmesi.
Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 25nci
maddesi uyarınca bu müeyyideleri uygulamakta yetkili kılınmıştır.
Reklamların
denetiminde ana denetim organı Reklam Kurulu olmakla birlikte 3984 sayılı Radyo
ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 19., 20., 21., 22. ve
23. maddeleri hükümlerince reklamlara ilişkin kurallar düzenlenmiş ve aynı
Kanun’un 8/1 maddesi ile Üst Kurul oluşturulmuş, bu kurallara aykırı yayın yapılması
halinde gerekli müeyyideleri almakla yetkili kılınmıştır.
Bu
doğrultuda Üst Kurul tarafından ‘Radyo ve Televizyon Kuruluşları Reklam Yayın İlkeleri
ve Usulleri İle Reklam Gelirleri Üst Kurul Paylarının Ödenmesi Hakkında Yönetmelik’
yayımlanmış olup, bu yönetmelikle reklamlarda uyulması gereken usul ve esaslara
aykırı reklamların radyo ve televizyonlarda yayınlanmasından yayıncı kuruluşun
sorumlu olacağı, yayıncı kuruluşların, reklamların kendi kuruluşlarının dışında
hazırlandığı, içeriğine ve biçimine müdahale imkanlarının olmadığı veya bu tür
reklamların başka araçlarla da duyurulduğu gerekçeleri ile sorumluluktan
kurtulamayacakları hükme bağlanmıştır.
Üst kurul,
öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde özel radyo ve televizyon
kuruluşlarını uyarır. Bu uyarıda, ihlalin niteliği, ağırlığı ve tekrarı halinde
sonuçları açıkça belirtilir. İhlalin tekrarlanması halinde, ihlalin ağırlığına
göre izin uygulaması bir yıla kadar geçici olarak durdurulur veya yayın izni
iptal edilir. (3984 sayılı Kanun 33ncü madde).
4-
Cezai Takibat
Aldatıcı
reklamların önlenmesinde cezai takibat oldukça nadir rastlanan bir yöntemdir. Özellikle,
Fransız Hukuku’nda aldatıcı reklamlarla mücadele de ceza hukuku alanında yürütülmektedir.
İngiliz
Hukuku’nda da reklamlara ilişkin hükümler cezai karakter taşımaktadır. Ancak, İngiliz
reklam denetiminin esas itibariyle öz denetime ve öz denetimin etkisiz kaldığı
noktada idari denetime dayanması itibariyle, İngiliz reklam hukukunun cezai
niteliği uygulamada sıklıkla görülmemektedir.
Ülkemizde
ise Türk Ticaret Kanunu’nun konuyla ilgili maddeleri hükümlerinin iyice
irdelenmesi sonucunda Türk Hukuku’nda aldatıcı reklamlarla mücadelenin cezai
bir karakteri olduğu söylenemez.
SONUÇ
Ekonomik
ve sosyo-kültürel alanda bu denli etkili olan bir alanda, mesleği doğru ve dürüst
bir şekilde icra etmek başlıca sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılabilecek
yanlış uygulamalara meydan vermemek üzere dörtlü bir denetim mekanizmasının
etkili bir şekilde işlerlik kazanması zorunludur. Bu dörtlü denetim mekanizması,
öncelikle öz denetim, tüketici duyarlılığı, uluslararası reklam ahlak yasası ve
ulusal düzeyde yürürlüğe konan kanuni uygulamalardan oluşan bir bütündür.
Ülkemizde
reklamcılığa ilişkin olarak çeşitli meslek örgütlenmeleri oluşturulmuş; bir öz
denetim mekanizması geliştirme arzusu bu anlamda hem dile getirilmiş, hem de çeşitli
girişimlerle bir öz denetim mekanizmasının ve reklam etiğinin yerleşmesi
hedeflenmiştir.
Türkiye’de
ulusal mevzuat çerçevesinde pek çok yasa, yönetmelik, tebliğ, karar metni ile
reklama ilişkin düzenlemeler oluşturulmuş, mesleki saygınlık ve duyarlılığın
yanı sıra tüketicinin korunması ve bilinçlendirilmesi de bu düzenlemelerin özünü
teşkil etmiştir.
Öte
yandan uluslararası düzenlemeleri de gözeterek hazırlanan 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun’un 16ncı maddesinde öngörülen Reklam Kurulu’nun
faaliyete geçmesiyle birlikte reklamların denetimi konusunda bir adım daha atılmıştır.
Kurulun çalışmalarına başladığı 08.09.1995’ten 2000 yılına kadar faaliyetlerine
baktığımız zaman önemli bir yol katedildiğini söylemek mümkün olacaktır.
Bu süre
içerisinde Kurula 580 başvuru gelmiş bunlardan 413’ü Kurul tarafından
incelemeye alınmıştır (Bkz. Tablo 1).
(Bu
toplam sadece Bakanlık Makamınca uygun görülen ceza önerileri ve tebligatları
yapılan dosyalar içindir.)
Ancak,
Türkiye gibi reklamcılık sektörünün ve reklam verme bilincinin her geçen gün
daha da geliştiği bir ülkede 5 yıla yakın bir sürede bu sayısal göstergeler çok
‘büyük’ olarak da kabul edilemez. Hatta, Kurul tarafından oluşturulan ‘prensipler’e
uyma eğiliminin rasyonel bir değerlendirme ile yüksek olduğunu da söylemek mümkün
değildir.
Tablo
1 - 08.09.1995-2000 Yılına Kadar Reklam Kurulu Çalışmaları
Gelen
Başvuru Sayısı 580
Açılan
Dosya Sayısı 474
(Aynı
başvurular tek dosyada, bir başvurudaki farklı konular ayrı ayrı dosyalarda
toplanmıştır)
İncelemeye
Alınan Başvuru Sayısı 413
Gündeme
Alınmayan Başvuru Sayısı 138
16ncı
Madde Kapsamı Dışında ve/veya
16ncı
Maddeye Aykırı Bulunmayan Dosya Sayısı 144
Düzeltme
Cezası Alan Reklam veya İlan 68
Durdurma
Cezası Alan Reklam veya İlan 141
Para
Cezası Uygulanan Reklam veya İlan 116
Firmalara
Uygulanan Para Cezaları Toplamı 1
Trilyon 466 Milyar 800 Milyon
Reklam
Ajanslarına Uygulanan Para Cezaları Toplamı 12
Milyar
Mecra
Kuruluşlarına Uygulanan Para Cezaları Toplamı 545
Milyar 600 Milyon
PARA
CEZALARI TOPLAMI 2 Trilyon 24 Milyar
400 Milyon
Kaynak:
Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü ve Reklam Kurulu Başkanlığı
verileri.
Doç. Dr. Zakir AVŞAR*